14 Şubatta, sevgili ile ya da yalnız başına “Ne izlesem” diye düşünenleri buradan duyar gibiyiz. Sizin için dolu dolu iki liste yapmaya karar verdik. Klişe aşk filmlerinden, yönetmen & festival filmlerine, gerilimden, komedi ya da drama, aklınıza gelebilecek bir çok türe hakim olan romantik filmleri siz sevgili okuyucular için listeledik. Kocaman bir yelpazeye sahip olan romantik filmlerden bizim favorilerimiz bunlar. Keyifle ve bol duyguyla izlemenizi diliyor ve şimdiden sevgililer gününüzü kutluyoruz. İyi seyirler!
1. Sweet November – Kasımda Aşk Başkadır (2001)
Nelson Moss (KEANU REEVES) ve Sara Deever (CHARLIZE THERON) Motorlu Araçlar Bölümü’nde geçirdikleri sıkıntılı bir saatten başka ortak hiçbir yönleri olmayan iki kişidir. Sara, erkeklerin iyi yönlerini ortaya çıkaran çekici bir karakterdir. Nelson, sadece kar-zarar hesaplarıyla ilgilenen, işten başka birşey düşünmeyen biridir… Sara ile tanışıncaya kadar. Birbirlerinden etkilenirler, fakat tam olarak bağlanmaya hazır olmadıklarından, pek de alışılagelmiş ilişkilere benzemeyen bir birlikteliğe başlarlar. Sonunda kendi yollarına gidecekleri bir aylık bir deneme. Beklenti yok. Baskı yok. Bağ yok. İkisinin de hesaba katmadıkları nokta ise, aşık olmaktır.
Fazlasıyla duygusal, sade. Romantik türde film severler için; kaliteli oyunculara sahip, aman aman bir konuya sahip olmayan ama aynı zamanda da beklentilerinizi karşılayabilecek samimi bir aşk filmi. Tam da 14 Şubat’a uygun, sevgili ile film izleme planına dahil edilebilecek bir öneri…
2. About Time – Zamanda Aşk (2013)
Genç yaştaki Tim Lake, ailesiyle birlikte sıra dışı bir yeteneğe sahiptir: zamanda yolculuk. Yeni yeteneğini keşfettiğinde, Tim hayatının farklı yönlerini değiştirmek için bu özelliğini kullanmaya başlar. Mary adında bir kıza aşık olur çalışmak için Londra’ya taşınır. Tim’in gizli yeteneği ilişkilerine de yeni bir ‘boyut’ getirir ama genç adam yakın zamanda her sorunu bu şekilde çözemeyeceğini fark edecektir… Yönetmenliğini ve senaristliğini Richard Curtis‘in üstlendiği filmin başrollerini ise Domhnall Gleeson ve Rachel McAdams üstleniyor.
Bu film, ben romantik komedi sevmem diyen insanların bile fikrini değiştirebilecek bir yapım. Her şey dozunda filmin içinde. Ne gereksiz romantizm ne gereksiz drama ne de abartılı bir oyunculuk var. Klişe romantizm filmi olmaması için zamanda yolculuk fikri filme farklı bir boyut katmış. Kesinlikle izleyin deriz, izlediğinize pişman olmayacaksınız.
3. The Lake House – Göl Evi (2006)
Hayatında bir değişiklik yapma vaktinin geldiğini hisseden Dr. Kate Forster stajını tamamladığı yerel İllinois hastanesinden ayrılarak hasta trafiğinin yoğun olduğu Chicago’da bir hastanede çalışmayı kabul eder. Geride bırakmaktan üzüntü duyduğu tek şey kiralamış olduğu güzel evdir. Kate şehre doğru yola çıkmadan önce evin bir sonraki sakini için posta kutusuna bir not bırakır. Bu notta kendisine gelen mektuplar için yeni adresini bırakır ve kapının üzerindeki gizemli pati izlerinin kendisi taşınırken de orada olduğunu açıklar. Evin yeni kiracısı Alex eve geldiğinde ise hiçbir yerde pati izinden eser yoktur. Kate ve Alex göl evinin posta kutusu aracılığıyla yazışmayı sürdürürken, inanılmaz ve imkansız bir şekilde iki ayrı yılda yaşadıklarını görürler.
Beğeneni olduğu kadar beğenmeyeninin de fazla olduğu romantik türde filmlerden biri. Aslında konuya bakılacak olursa, alışılmışın dışında, diğer romantik filmlerden farklı olarak üzerine kafa yorulmuş olduğu belli. Tabi bir çok izleyeni de filmde mantık hataları bulduğu için filmden kopmuş olabilir ama Keanu Reeves ve Sandra Bullock’un oyunculukları için şans verilmesi gereken filmlerden.
4. Chocolat – Çikolata (2000)
Ufak bir Fransız köyündeki gündelik yaşam, buraya yeni taşınan gizemli bir genç kadın ve kızı sayesinde bir anda değişiverir. Oldukça kasvetli ve monoton günler geçiren kasaba halkı, anne-kızın birlikte açtıkları son derece sevimli çikolata dükkanı sayesinde, farkında olmadıkları bambaşka bir hayatla tanışırlar. Zevkin, eğlencenin, neşenin,umudun ve en önemlisi çikolatanın olduğu bir hayattır bu. Lakin kasabadaki bu değişimden memnun olmayan insanlar da vardır. Bunların en başında, ahlak bekçiliği yaparak kasabada dilediği gibi bir ortam yaratan belediye başkanı gelmektedir. Ama birbirinden lezzetli çikolataların karşısında durmak, o kadar da kolay değildir…
Romantik türün klasiklerinden olan filmi izlerken çikolata kokusu burnunuza kadar gelecek, şahsen biz bu satırları yazarken bile o mis gibi çikolata kokusunu aldık! İştah kabartan lezzetli mi lezzetli bir hikaye. Filmde; önyargıların, mahalle baskısının bu kadar tatlı ve ilginç bir şekilde çikolatayla anlatılması gayet yerinde bir fikir olmuş. Juliette Binoche’un duru oyunculuğu ve güzelliği ile etkisini hissettirdiği film, Judi Dench, Alfred Molina ve Johnny Depp gibi birbirinden güçlü isimleri de kadrosunda barındırıyor. Şiddetle tavsiyemizdir!
5. Hatsuyuki no Koi/Virgin Snow – İlk Kar (2007)
Min, profesör babasıyla birlikte Japonyaya taşınır. Bir gün yerel bir tapınakta masum gözlü güzel bir Japon kızla tanışır. İsmi Nanae’dir ve gelecek vaadeden bir ressamdır. Min ilk görüşte Nanae’ye aşık olur ve çok geçmeden Nanae’nin de, kendisinin transfer edildiği Japonya’daki okulda okuduğunu öğrenir. Böylece arkadaş olurlar aralarındaki dil farklılığına ve kültürel farklılıklara rağmen çok güçlü bir ilişkileri olur. Min’in Kore’deki ninesi aniden hastalanınca, Min Nanae’ye önceden haber vermeden acilen Kore’ye dönmek zorunda kalır. Ninesi eski sağlığına kavuşur kavuşmaz Min, yeniden Nanae İle birlikte olmak için vakit kaybetmeden Japonya’ya döner. Fakat Nanae’yi hiçbir yerde bulamaz. Nanae acaba ona karşı beslediği samimi duyguları henüz kavrayamamış mıdır? Nanae bir haber bile bırakmadan neden ortadan kaybolmuştur?
Japonya ve Kore ortak yapımı, çok duygusal ve romantik bir film. Fazla spoiler vermeye gerek yok, uzak doğudan bir romantik seçenek arayanlara güzel bir öneri diye düşündük. Küçücük bir bilgi bırakalım son olarak; “Eğer bir çift ilk kar yağışında çıkmaya devam ediyorsa hep mutlu olurlar.” şeklinde bir inanışları varmış Kore’lilerin. Siz filmden sonra yorumlarsınız artık bunu.
6. Warm Bodies – Sıcak Kalpler (2013)
Salgından etkilenmiş zombie bir ’delikanlı’, kendisini yok etmeye gelen Julie’ye bir anda vurulur. Onu ısırıp beslenmesi gerekirken aşık olmuştur, zira kaybettiği insani özellikleri teker teker ve yavaş yavaş yerine gelmeye başlar. Julie’ye hissettiği aşk kalbinin yeniden atmasını sağlarken, adını ve nasıl öldüğünü dahi hatırlamayan karakterimiz hislerini geri kazandıkça ’iyileşir’; üstelik bu iyileşme etkisi salgından etkilendiğine inanılan diğer zombileri de olumlu yönde etkileyecektir.
Tabii insanlığın geri kalanını inandırabilirlerse!
Başrollerde Nicholas Hoult ve Teresa Palmer’ı seyrettiğimiz filmin oyuncu kadrosunda John Malkovich, Dave Franco ve Rob Corddry gibi isimler yer alıyor. Genç yazar Isaac Marion’un türkçeye de Sıcak Bedenler olarak çevrilen aynı adlı romanından uyarlanan filmin senaristliğini ve yönetmenliğini ise Jonathan Levine üstleniyor.
İzleyeceğiniz en farklı ve orjinal zombi filmlerinden biri. Burada zombimiz sizi korkutmak yerine, sıcak ve komik bir aşk hikayesinin içine çekiyor. Kesinlikle şans verilmesi gerekilen; dışarıdan bakılınca iddialı gözükmemesine rağmen sizi şaşırtacak bir romantik komedi.
7. Eternal Sunshine Of The Spotless Mind – Sil Baştan (2004)
Joel Barish, iki yıl boyunca beraber olduğu sevgilisinden oldukça şaşırtıcı bir haber alıyor. Kadın, bir teknolojik deneye katılarak, ilişkilerini tamamen hafızasından silmiştir. Yani Barish’in kim olduğunu bile hatırlamamaktadır. Bu gelişme üzerine küplere binen adam, aynı prosedürü kendi üzerinde de gerçekleştirmek ister… Film, adamın hafızaları silinirken, yaşanılan ilişkiyi gözler önüne serer. Adam da bir kez daha oldukça iyi başlayan ve sonradan tadı kaçan ilişkiyi izler. Fakat zaman geçtikçe ve sıra yaşanılan güzel şeylere gelince, üzerindeki müdahaleyi durdurmak ister. Pişman olmuştur…
Sıra geldi ismini kimsenin söyleyemediği o filme! Romantik türün “Ben artık özgün bir şey izlemek istiyorum.” diyen hayranları için biçilmiş kaftan. Listedeki filmlere göre gerçekten farklı bir hikayeye sahip, sıradan bir aşk hikayesi beklemeyin çünkü hikayemiz gittikçe derinleşecek. Oyuncularımız zaten çok iyi ama özellikle Jim Carrey’i komedi filmleri dışında bir rolde izlemek de sizi şaşırtacak. Filmi izledikten sonra size “Acaba ben olsam anılarımı sildirebilir miyim?” düşüncesine daldıracak özgün film.
8. Call Me By Your Name – Beni Adınla Çağır (2017)
Elio Perlman 17 yaşında,17 yüzyıldan kalma eski bir villada ailesi ve arkadaşı Marzia ile bir hayat sürmektedir. Babası uzman elit bir profesör annesi çevirmendir. Gayet elit güzel bir hayatları vardır. Kültürlü olgun entel olan Elio duygusal romantik konularda çok iyi değildir. Bir gün babasına yardıma gelen Oliver çok büyüleyicidir. Oliver ile Elio hayatlarını değiştirecek bir serüvene başlar.
Çok dokunaklı, çok gerçekçi, mükemmel müziklere sahip, bittiğinde gözleriniz yaşlı ekrana baka kalacağınız muazzam bir aşk filmi. Üstüne çok söylenecek bir şey yok, şiddetle tavsiye ettiğimiz film önerilerinden biri daha.
9. My Bloody Valentine – Sevgililer Günü Katliamı (2009)
On yıl önce yaşanan bir trajedi Harmony kasabasını sonsuza dek değiştirmiştir. Deneyimsiz kömür madeni işçisi Tom Hanniger’ın tünellerde neden olduğu kaza beş adamın sıkışıp kalmasına ve sağ kurtulan tek kişi olan Harry Warden’ın da komaya girmesine neden olmuştur. Bunun tam bir yıl sonrasında, Sevgililer Günü’nde, Harry Warden uyanmış ve kazmayla 22 kişiyi hunharca katlettikten sonra kendisi de öldürülmüştür… Tom Hanniger, on yıl sonra, Sevgililer Günü’nde kasabaya döndüğünde sebep olduğu ölümler hâlâ yakasını bırakmamıştır. Geçmişiyle barışmaya çalışan adam, eski kız arkadaşı Sarah için bitmemiş duygularıyla da boğuşmaktadır. Oysa Sarah, Tom’un en iyi arkadaşı olan şerif Axel’la evlenmiştir. Ama bu gece, yıllar süren huzurdan sonra, Harmony’nin karanlık geçmişinden bir şey geri döner. Başında madenci kaskı, elinde kazma olan, durdurulamaz bir katil etrafta kol gezmektedir. Katilin ayak sesleri yaklaştıkça, Tom, Sarah ve Axel dehşetle fark ederler ki katil onları öldürmeye gelen Harry Warden olabilir.
Listeye bakıp, yok mu şöyle alternatif bir film diyenleri de unutmadık. Slasher film hayranları olarak bu 14 Şubat film listesine bu tarz bir film eklemesek olmazdı. Uyarımızdır; türün gerçekten çok büyük bir fanı değilseniz, beklentiniz büyük olmasın. Ha ben Jensen Ackles’i her türlü izlerim diyorsanız, koşun!
10. La La Land – Aşıklar Şehri (2016)
Her şeyin başladığı yer Los Angeles’da bir otoban. Trafiğin sıkışık olduğu bir gün, yaşamlarında yön bulmaya çalışan Sebastian ve Mia tanışıyor. İkisi de imkansıza yakın olan hayallerine odaklanmışlar. Sebastian 21. Yüzyılda insanların geleneksel caz müziğini umursamasını sağlamaya çalışmakta, Mia ise bir oyuncu seçmesinde şansını denemek istemektedir. Yapabildikleri asıl sıçrama birbirlerine karşı, sanatsal düşlerinin içine olur. Bu birleşim tabiatının gerektirdiği gibi bir sinematik dünya yaratarak; bizi ışık, renkler, ses, müzik ve sözler ile yakalamaya çalıştığımız mutluluğa ve asla aşamadığımız tutkuların kalp kırıklıklarına, hayranlık veren bir yolculuğa çıkarır. Sinema efsaneleri arasına girebilecek Aşıklar Şehri, yönetmen Chazelle’in beyaz perdeye aktardığı, insanın en özel bölgesine girerek, samimi ilişkilerin anlatıldığı, kişisel hayallerin ve kararların kaderle kesiştiği, gerçek fakat büyülü bir evren.
Oscar ödüllü filmimiz; muhteşem görsellik, mükemmel müzikler ve çok iyi oyunculara sahip. Müzikal severlerin bayılacağı kesin. Ryan Gosling hayranları çoktan bu yazıyı okumayı bırakıp filmi izlemeye gitti bile!
11. Her – Aşk (2013)
Theodore Twombly hayatını, yakın gelecekte nadir bulunan bir şeye dönüşecek olan el yazımı mektupları yazarak kazanmaktadır ve bugünlerde artık insanların işlerini bilgisayar programları yerine getirmektedir. Theodore, karısından boşandıktan sonra bir apartman dairesinde tek başına yaşamaya başlar ve bir gün karşılaştığı bir teknoloji reklamıyla birlikte hayatı değişir. Kusursuz bir yapay zeka sistemi sunan yeni bir telefon modeli, onu son derece çekici bir kadın olan Samantha ile tanıştırır. Sanal bir varlık olan Samantha, Theodore’u dünya ve hayat üzerine sorduğu sorularla bambaşka bir gerçeklikle tanıştırır. Ağır bir depresyonun içerisinde olan Theodore, yavaş yavaş hayatın keyifli yanlarını fark etmeye başlarken yapay zeka programıyla arasındaki ilişki de gitgide tuhaflaşır.
Günümüzün teknolojisi ile ilgili anlatılabilecek benzersiz hikayelerden biri. Filmin fragmanını izledikten sonra bile hemen beğendiğiniz filmler listesine dahil edeceksiniz. Üzerine söylenecek pek bir şey yok, bu türde filmlere kolay kolay denk gelemezsiniz. Koşun, izleyin.
12. The Notebook – Not Defteri (2004)
Sararmış bir not defterinden anlatılan ve yıllar önceden kopup gelen bir aşk hikayesi… 1940’lı yıllarda ABD, Kuzey Karolina’daki sahil kasabası Seabrook’a genç bir kız gelir. Ailesiyle geçireceği sakin bir yazı hayal eden Allie bir karnavalda tanıştığı Noah’la yakınlaşır. Noah kızı gördüğü anda hayatını birleştirmesi gereken insan olduğunu anlar. Genç kız zengin bir aileden geldiği ve delikanlı da değirmende çalışan bir işçi olduğu halde geleceği hiç düşünmeden rüya gibi bir yaz geçirirler ve iyice aşık olurlar. II. Dünya Savaşı’nın kızıştığı bir dönemde hayat, aşıkları ayırır. Sevdiği kızı aklından hiç çıkarmamış olan Noah savaştan döner. Oysa Allie gönüllü olarak çalıştığı bir askeri hastanede tanıştığı Lon ile evlenmek üzeredir…
Tam anlamıyla bir aşk filmi, evet klişe ama türünde başarılı. Hikayenin anlatılışı çok sıcak, tam da 14 Şubat’a uyan, sevgilinizle izleyebileceğiniz etkileyici bir film. Ryan Gosling ve Rachel McAdams bu güzel aşk filminin başrollerini paylaşıyorlar.
13. La vie d’Adèle a.k.a Blue Is the Warmest Color – Mavi En Sıcak Renktir (2013)
15 yaşındaki Adele’in hiç şüphesi yoktur: bir kız, erkeklerle çıkmalıdır. Ancak mavi saçlı genç bir kadın olan Emma ile tanıştığında, hayatı tepetaklak olur. Emma ile tutkuyu, kadınlığını ve yetişkinliği keşfedecektir. Fakat Adele, ne kendisiyle ne ailesiyle ne de bu absürd dünyayla barış yapmayı becerememektedir.
Abdellatif Kechiche tarafından yönetilen filmin başrollerini; Léa Seydoux, Adèle Exarchopoulos ve Catherine Salée paylaşıyor. İlk gösterimi 23 Nisan 2013 günü Cannes Film Festivali‘nde yapılan film, Altın Palmiye ve FIPRESCI ödüllerinin sahibi olmuştur. Şunu da hatırlatmakta fayda var; filmde yer yer oldukça cesur sahneler mevcut. İki genç kızın aşkı ve hayatı keşfettiği hikaye, alternatif film arayanlara bir önerimizdir.
14. Başka Dilde Aşk (2009)
Onur’un tüm yaşamı, beraber spor yaptığı arkadaşlarından birinin doğum günü partisinde beklenmedik bir değişime uğrayacaktır. Beraber kürek takımında yer aldığı arkadaşı Vedat’ın doğum günü partisinde Zeynep İle tanışır ve hayatı değişir. Kalabalık ve gürültülü bir barda hiç konuşmadan geçen gecenin sonunda Zeynep, Onur’un işitme engelli olduğunu farkeder. Ama bu alışılmadık durum Zeynep’i Onur’dan soğutmaz. İşiyle, ailesiyle sorunlar yaşayan Zeynep, yaşadığı çevreyi sorgularken, biraz da bilmediği bir dünyanın merakıyla, unuttuğu ceketini bahane ederek Onur’u ziyaret etmeye karar verir…
Konusu, işlenişi, herşeyiyle mükemmel bir yapım. Mert Fırat’ın oyunculuğu övgülere layık gerçekten. “Bizim ülkemizde neden kaliteli aşk filmleri çekilmiyor?” diye soranlara güzel bir cevap niteliğinde. Listedeki tek yerli film önerimiz. Hepimizin içinde bulunduğu günlük stresi, engelli bir bireyin yaşadığı zorlukları ve aşkın tüm engellerin dışında olduğunu kanıtlayan kusursuz bir film.